RAPOR VE REÇETELERİN, NASIL VE NE ŞEKİLDE SAHTE OLARAK DÜZENLENDİĞİ İSPAT EDİLMEKDİKÇE; ECZACIYA, CEZA VERİLEMEZ
Hasta; elinde bir e- reçete şifresiyle eczaneye başvurur; eczacı MEDULA’ dan yapmış olduğu kontrolde, reçetede yazılı olan ilaca dair ilaç kullanım raporu olduğunu tespit eder ve ilacı hastaya yahut yakınına teslim eder. Bu işlemle birlikte eczacının sorumluluğu biter; eczacının sorumluluğu buraya kadardır. Daha da açarsak; eczacının sorumluluğu ancak; hasta/ yahut yakını eczanede bulunduğu sürece vardır. Bu nedenle; reçete sahte olarak düzenlenmiştir; ilaç, operasyonda bir suç örgütünde çıkmıştır diyerek eczacıya cezai sorumluluk yüklenemez!!!
Ancak uygulamada hiç de öyle olmadığını görmekteyiz. SGK; rapor sahte, ilaç kullanım raporu sahte diyerek hem ilaç alım protokolüne göre (para cezası, uyarı cezası) işlem yapmakta hem de bununla yetinmeyip; sahteciliği yapan eczacıdır, bu yolla da kamu kurumuna zarar uğratmıştır iddiasıyla Savcılığa suç duyurunda bulunmaktadır. Eczacı kendisinden emin olduğu için, buradan da dava açılamayacağı haklı olarak düşündüğü için karakola gider ifadesini verir ve olayın bu şekilde kapanacağını düşünür ta ki ceza mahkemesinden duruşma gününü bildiren bir tebligat alıncaya kadar.
Peki, yargılama aşamasında ne olur? Mahkeme de savcı gibi; eczacıyı suçlar mı? Hayır; olmaz, olamaz. Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki; hukuk, ortalama bir insanın zekasına hitap eder. Elinde bir e- reçete şifresiyle gelen hasta karşısında eczacı nasıl sahte reçete düzenlemekle itham edilebilir? Dahası ilaç kullanım raporunu sahte olarak eczacının düzenlediği nasıl iddia edilebilir? Bu yolla; eczacının SGK yı zarara uğrattığı, kamu kurumu aleyhine dolandırıcılık suçunu işlediği, nasıl iddia edilebilir? Ancak, uygulamada ne yazık ki bunun örneğini sıkça yaşamaktayız. Mahkemelerin, eczacının aleyhine verdiği kararda dayandığı en büyük delil, SGK Soruşturma Raporudur. Müfettiş, raporu yazarken protokolden kaynaklanan idari, mali yaptırımları önerirken hemen arkasına suiistimal sebebiyle cezai bakımdan da suç ihbarında bulunulmasını, önerir. Ancak bu raporu değerlendiren Süreyyapaşa Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi, Kavaklıdere Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi, Konak Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi hemen protokole göre işlem yapar; İlaç Alım Protokolünün 5.3.5 maddesi, 5.3.10. maddesi uyarınca katlı para cezası ve yazılı uyarı işlemi uygular; ancak bununla da yetinmez, işin aslını bilmesine rağmen eczacı aleyhine Müfettiş Soruşturma Raporunu koyar ve suç duyurusunda bulunur. Savcı; kamu kurumu müfettişinin yazdığı rapora bakar ve iddianame düzenler. Mahkemelerde aynı çerçevede yargılama yapmaya devam eder. Ancak; işte bu noktada sürecin doğru şekilde yönetilmesi, akıbetin üç kişinin iki dudağı arasına bırakmamak lazımdır. Çünkü ilk duruşmada ceza sorar; suçunuzun sabit olması durumunda HAGB uygulanmasını talep ediyor musunuz? Yani; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu kabul ediyor musunuz? Eczacı, avukatı yoksa ne dediğini, bunun ne anlama geldiğini bile anlamaz evet der. Avukatı varsa da hemen avukatına döner avukatı evet anlamında kafasını sallar. Ve eczacı evet, kabul ediyorum der. İşte süreç bu noktada kötü yönetilmeye başlanmıştır bile. Zira; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu HAGB sanık lehine gibi görünse de somut olay bakımından her zaman eczacılar lehine değildir. Çünkü HAGB, suç işlediğini sabit buluyorum ama daha önce sabıkan olmaması, iyi halin sebebiyle de hükmü açıklamıyorum ama 5 yıl akıllı ol, eğer kasıtlı bir suç işlersen bu cezayı da açıklarım, der. Neden; HAGB her zaman eczacı lehine değildir? Çünkü HAGB aslında eczacının suçunun sabit bulunmasıdır. Bu da aslında aleyhe bir karardır. Ancak her ne hikmetse beraat gibi algılanmaktadır. Ve bu karara etkin bir itiraz hakkını da ortadan kaldırır. Kaldırır, çünkü HAGB itirazı kararı üst dereceli mahkeme olan Bölge Adliye Mahkemesi’ ne değil de aynı nitelikteki derece mahkemesi değerlendirir. Ve biz avukatlar; meslek hayatımızda HAGB kararının itiraz aşamasında incelenerek kaldırıldığını neredeyse hiç görmemişizdir. Çünkü; HAGB ye itiraz aşamasında kapalı devre bir sistemdir; kendisi de ilk derece mahkemesi olan hakim, kanun yolu olarak önüne gelen dosyayı biraz da yan komşu olan hakime ayıp olmasın diye itirazı, dosyayı incelemez dahi. Ve eczacı aleyhine verilen HAGB kararı, bu şekilde kesinleşmiş olur.
Neden HAGB kararı aleyhedir? HAGB kararı her zaman eczacı lehine değildir. Çünkü; eczacı özünde ticaret yapan bir esnaftır aslında ama kanunlar, SGK, Sağlık Müdürlükleri, Eczacı Odaları, hastalar nezdinde bir kamu görevlisidir. Ve her zaman bu kurumların üzerinde baskısıyla çalışırlar. İlacı alan hasta raporlu hasta; ilacı aldığını çok kolay inkar edebilmektedir, ya da 418 devam reçetesine dayanarak verilen ilaç; günü geldiğinde MEDULA ye işlediğinde hasta vefat etmiş ve fakat MEDULA ya bu vefatı işlenmemişse, SGK aylar yıllar sonra; hasta adına reçete girişi yapmışsın ama hasta o tarihte vefat etmiştir, diyerek eczacıyı resmi evrakta sahtecilikten, kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçuna kadar itham eder. Ya da eczacının dahili olmadığı bir suç örgütünün eylemleri sonucu düzenlene sahte reçetelerinden sadece biri eczacının önüne gelir ve eczacı reçetenin rapora dayandığını, hastanın ilacı daha da almış olduğunu görür ve ilacı verir. İşte, SGK burada da eczacıyı itham eder.
Bu nedenle; yaptığı iş ticaret olan eczacı yanındaki esnaf kadar ticaretini rahatça yapamaz. Çünkü; hakkında HAGB kararı verilen eczacı; 5 yıl sonra böyle bir olay yaşamayacağını garanti edemez. SGK nın müfettiş raporunda delil olarak beyanını aldığı hasta gelir eczacı aleyhine ifade verir ve SGK da sadece bir hastanın beyanına dayanarak eczacı aleyhine işlem yapar. Bu nedenle; somut olay nazara alınarak duruşmada; suçu sabit bulunursa HAGB verilmesi, kabul edilmemelidir. Çünkü; HAGB verilmeyince mahkeme ceza kararı verir ve verilen bu karar, Bölge Adliyesi ve Yargıtay denetimine tabi olur ve yanlış karardan dönülür.
İşte; Ağır Ceza Mahkemesinin “nitelikli dolandırıcılık”, “resmi belgede sahtecilik” suçundan yargılanan eczacı bir müvekkilim hakkında Yargıtay. Ceza Dairesi; “….. Eczanede çalışan kişilerin kendilerine gelen rapor ve reçetelerin sahteliği konusunda bir araştırma yükümlülüğünün bulunmadığı, gelen reçete ve rapora göre ilaç verme zorunluğunun olduğu, dava konusu reçete sahibi hastaların beyanlarında, reçete ve raporun muayene sonrası düzenlendiği, rapor ve reçetelerin nasıl ve ne şekilde sahte olarak düzenlendiğinin ispat edilemediği anlaşılmakla; sanıkların atılı suçları işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle verilen mahkumiyet kararının BOZULMASINA” karar vermiştir.
Saygılarımla.
Av. Filiz Tolgay Kılıç
Hasta; elinde bir e- reçete şifresiyle eczaneye başvurur; eczacı MEDULA’ dan yapmış olduğu kontrolde, reçetede yazılı olan ilaca dair ilaç kullanım raporu olduğunu tespit eder ve ilacı hastaya yahut yakınına teslim eder. Bu işlemle birlikte eczacının sorumluluğu biter; eczacının sorumluluğu buraya kadardır. Daha da açarsak; eczacının sorumluluğu ancak; hasta/ yahut yakını eczanede bulunduğu sürece vardır. Bu nedenle; reçete sahte olarak düzenlenmiştir; ilaç, operasyonda bir suç örgütünde çıkmıştır diyerek eczacıya cezai sorumluluk yüklenemez!!!
Ancak uygulamada hiç de öyle olmadığını görmekteyiz. SGK; rapor sahte, ilaç kullanım raporu sahte diyerek hem ilaç alım protokolüne göre (para cezası, uyarı cezası) işlem yapmakta hem de bununla yetinmeyip; sahteciliği yapan eczacıdır, bu yolla da kamu kurumuna zarar uğratmıştır iddiasıyla Savcılığa suç duyurunda bulunmaktadır. Eczacı kendisinden emin olduğu için, buradan da dava açılamayacağı haklı olarak düşündüğü için karakola gider ifadesini verir ve olayın bu şekilde kapanacağını düşünür ta ki ceza mahkemesinden duruşma gününü bildiren bir tebligat alıncaya kadar.
Peki, yargılama aşamasında ne olur? Mahkeme de savcı gibi; eczacıyı suçlar mı? Hayır; olmaz, olamaz. Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki; hukuk, ortalama bir insanın zekasına hitap eder. Elinde bir e- reçete şifresiyle gelen hasta karşısında eczacı nasıl sahte reçete düzenlemekle itham edilebilir? Dahası ilaç kullanım raporunu sahte olarak eczacının düzenlediği nasıl iddia edilebilir? Bu yolla; eczacının SGK yı zarara uğrattığı, kamu kurumu aleyhine dolandırıcılık suçunu işlediği, nasıl iddia edilebilir? Ancak, uygulamada ne yazık ki bunun örneğini sıkça yaşamaktayız. Mahkemelerin, eczacının aleyhine verdiği kararda dayandığı en büyük delil, SGK Soruşturma Raporudur. Müfettiş, raporu yazarken protokolden kaynaklanan idari, mali yaptırımları önerirken hemen arkasına suiistimal sebebiyle cezai bakımdan da suç ihbarında bulunulmasını, önerir. Ancak bu raporu değerlendiren Süreyyapaşa Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi, Kavaklıdere Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi, Konak Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi hemen protokole göre işlem yapar; İlaç Alım Protokolünün 5.3.5 maddesi, 5.3.10. maddesi uyarınca katlı para cezası ve yazılı uyarı işlemi uygular; ancak bununla da yetinmez, işin aslını bilmesine rağmen eczacı aleyhine Müfettiş Soruşturma Raporunu koyar ve suç duyurusunda bulunur. Savcı; kamu kurumu müfettişinin yazdığı rapora bakar ve iddianame düzenler. Mahkemelerde aynı çerçevede yargılama yapmaya devam eder. Ancak; işte bu noktada sürecin doğru şekilde yönetilmesi, akıbetin üç kişinin iki dudağı arasına bırakmamak lazımdır. Çünkü ilk duruşmada ceza sorar; suçunuzun sabit olması durumunda HAGB uygulanmasını talep ediyor musunuz? Yani; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu kabul ediyor musunuz? Eczacı, avukatı yoksa ne dediğini, bunun ne anlama geldiğini bile anlamaz evet der. Avukatı varsa da hemen avukatına döner avukatı evet anlamında kafasını sallar. Ve eczacı evet, kabul ediyorum der. İşte süreç bu noktada kötü yönetilmeye başlanmıştır bile. Zira; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu HAGB sanık lehine gibi görünse de somut olay bakımından her zaman eczacılar lehine değildir. Çünkü HAGB, suç işlediğini sabit buluyorum ama daha önce sabıkan olmaması, iyi halin sebebiyle de hükmü açıklamıyorum ama 5 yıl akıllı ol, eğer kasıtlı bir suç işlersen bu cezayı da açıklarım, der. Neden; HAGB her zaman eczacı lehine değildir? Çünkü HAGB aslında eczacının suçunun sabit bulunmasıdır. Bu da aslında aleyhe bir karardır. Ancak her ne hikmetse beraat gibi algılanmaktadır. Ve bu karara etkin bir itiraz hakkını da ortadan kaldırır. Kaldırır, çünkü HAGB itirazı kararı üst dereceli mahkeme olan Bölge Adliye Mahkemesi’ ne değil de aynı nitelikteki derece mahkemesi değerlendirir. Ve biz avukatlar; meslek hayatımızda HAGB kararının itiraz aşamasında incelenerek kaldırıldığını neredeyse hiç görmemişizdir. Çünkü; HAGB ye itiraz aşamasında kapalı devre bir sistemdir; kendisi de ilk derece mahkemesi olan hakim, kanun yolu olarak önüne gelen dosyayı biraz da yan komşu olan hakime ayıp olmasın diye itirazı, dosyayı incelemez dahi. Ve eczacı aleyhine verilen HAGB kararı, bu şekilde kesinleşmiş olur.
Neden HAGB kararı aleyhedir? HAGB kararı her zaman eczacı lehine değildir. Çünkü; eczacı özünde ticaret yapan bir esnaftır aslında ama kanunlar, SGK, Sağlık Müdürlükleri, Eczacı Odaları, hastalar nezdinde bir kamu görevlisidir. Ve her zaman bu kurumların üzerinde baskısıyla çalışırlar. İlacı alan hasta raporlu hasta; ilacı aldığını çok kolay inkar edebilmektedir, ya da 418 devam reçetesine dayanarak verilen ilaç; günü geldiğinde MEDULA ye işlediğinde hasta vefat etmiş ve fakat MEDULA ya bu vefatı işlenmemişse, SGK aylar yıllar sonra; hasta adına reçete girişi yapmışsın ama hasta o tarihte vefat etmiştir, diyerek eczacıyı resmi evrakta sahtecilikten, kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçuna kadar itham eder. Ya da eczacının dahili olmadığı bir suç örgütünün eylemleri sonucu düzenlene sahte reçetelerinden sadece biri eczacının önüne gelir ve eczacı reçetenin rapora dayandığını, hastanın ilacı daha da almış olduğunu görür ve ilacı verir. İşte, SGK burada da eczacıyı itham eder.
Bu nedenle; yaptığı iş ticaret olan eczacı yanındaki esnaf kadar ticaretini rahatça yapamaz. Çünkü; hakkında HAGB kararı verilen eczacı; 5 yıl sonra böyle bir olay yaşamayacağını garanti edemez. SGK nın müfettiş raporunda delil olarak beyanını aldığı hasta gelir eczacı aleyhine ifade verir ve SGK da sadece bir hastanın beyanına dayanarak eczacı aleyhine işlem yapar. Bu nedenle; somut olay nazara alınarak duruşmada; suçu sabit bulunursa HAGB verilmesi, kabul edilmemelidir. Çünkü; HAGB verilmeyince mahkeme ceza kararı verir ve verilen bu karar, Bölge Adliyesi ve Yargıtay denetimine tabi olur ve yanlış karardan dönülür.
İşte; Ağır Ceza Mahkemesinin “nitelikli dolandırıcılık”, “resmi belgede sahtecilik” suçundan yargılanan eczacı bir müvekkilim hakkında Yargıtay. Ceza Dairesi; “….. Eczanede çalışan kişilerin kendilerine gelen rapor ve reçetelerin sahteliği konusunda bir araştırma yükümlülüğünün bulunmadığı, gelen reçete ve rapora göre ilaç verme zorunluğunun olduğu, dava konusu reçete sahibi hastaların beyanlarında, reçete ve raporun muayene sonrası düzenlendiği, rapor ve reçetelerin nasıl ve ne şekilde sahte olarak düzenlendiğinin ispat edilemediği anlaşılmakla; sanıkların atılı suçları işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle verilen mahkumiyet kararının BOZULMASINA” karar vermiştir.
Saygılarımla.
Av. Filiz Tolgay Kılıç
Sağlık Hukuk | Özel Hastane - SGK Davaları | SGK Eczane Davaları
Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar bilgilendirme amaçlıdır. Reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde algılanmamalı ve yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.